tanıdık o kurum kokusu..

tipik bir cumartesi sabahıydı, alarm çalmadan on dakika önce yine bir şekilde gözlerim aralanmış, sanki evrendeki tüm yıldızların ışığı gözüme girdiği için tekrar kapatamıyordum..
aynı sebepten dolayı açamıyordum da..

tuhaflık dışarıda yağan yağmurdan kaynaklanmıyordu bu sefer, derinlerde sanki dünyanın tek derdi sabahın 7'si olmadan o duvarı yıkıp yerine balkon yapmak olduğunu sanan karşı binada çalışan ustalardan kaynaklanıyordu..

lanet olası saat 7 bile olmamıştı.. ve tüm enerjilerini ellerindeki araçlarla duvarı yıkmaya harcayan ustalar için zaman sanki alalade bir süreç gibi geçiyordu..

başımı yataktan kaldırmadan o camı açmam mümkün değildi, çünkü gerçek bir uyanma, üzerine güneş doğmuş o şehir havasını içine çekmeden mümkün olmayacaktı.. yataktan doğruldum, kafam balon gibiydi sanki, sanki yer çekimi kendisini es geçmiş ve dünyanın geri kalanı ile uğraşırken kafamı unutmuş gibiydi.. pencereyi açtım, yüzüme serin bir hava çarptı, bu gözlerimi iyice açmama ve tüm yıldızların ışıklarını tek tek sinirlerime değercesine ağırmasına sebep oldu..

yağmur ve soğuk bir araya gelince tuhaf bir koku olurdu çocukluğumdan beri, burası çocukluğumun geçtiği yerlerden çok daha farklı çok aha uzak bir yerdi.. ama o koku sanki onca yıl beni aramış sonunda bulduğunda da beni uyandırmak için o duvar yıkıcı ustaları kullanmıştı.. zira pencereyi açtıktan sonra ustalar duvarı tümüyle alaşağı etmiş kalan işlerini ellerindeki aletler olmadan sessizce yerine getireceklerdi..

muhakkak bu kokunun mantıklı ve fiziksel açıklaması vardı elbette, sonuçta yağmur damlaları ile atmosferin üst katmanından yere kadar taşınan azot bu kokuya sebep oluyor olsa da.. azotun çocukluğum ve hatıralarımla ne alakası olabilirdi ki!!!

evde genel bir sessizlik hakimdi, tabi herkesin uyuduğu bir saatte uyanık olmanın böyle absürt bir farkındalığı da oluyordu, akşam yatağa girmeden önce ettiğimiz kavgalar, bağırışmalar sanki bu eve ait değilmiş gibi geliyordu..

çocukluğuma ait kokular şimdinin konusu, şu anın sikindirik kavgaları değil..

kış gelmişti bunu ellerim ve ayaklarımla direkt bizzat hissedebiliyordum, burnuma da ankara'a çok tanıdık olduğumuz burada da uzunca bir süre üstümüze sinen sonrasında sanki tüm dünya üzerinden bir anda silinen, şimdi ufak tefek farkına vardığım kurum kokusu gelince iyice anlamıştım.. KIŞ GELMİŞTİ..


en son kış üzerinden tam bir yıl geçmiş, dünya güneşi etrafında tam bir dolanımını tamamlamış, ömürlerimizden 365 gün geçmişti..

evrende var olan süreç için bu önemsenmeyecek bir ölçüde, ama biz insanlar bu koskoca bir yıla neler sığdırdık kim bilir..

çocukluğum üzerinden geçen onca sene, bu seneler içinde çocukluğumdan kalan hikayeler ve üzerine eklediğim hayatlar..

karmakarışık bir vaziyette bunları düşünürken, Amy Winehouse iyi ki ölmüş lan, bak kahvemi yaptım, pencere kenarına pustum, You know I'm no good parçasını çalan bilgisayarımı da yanıma katladım, yağmuru seyrediyorum, dedim..

bu çocukluğum değildi.. ama üzerine eklediğim hayatlarda da yoktu.. neyin özentisi olm bu?!?!

kahve bitti ve ellerim üşümeye şiddetle devam edince, pencereyi kapadım.. tüm hayallerimi de pencere dışına attım ki bu gün geçecek kavgalı süreçte hiç birisi onları görüp yerle bir olmasın, karşı binanın yan cephe duvarları gibi..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoşçakal minik kuş

Alt metinlerde dolaşıyorum